30 Kasım 2010 Salı

Çok Özledik be Abi...

Her şeyin başladığı an..
.
Bir damla gözyaşındaki aşk...

Dostlarınla geçirdiğin vakitler...

Kendi yarattığın efsaneler...

Ve siyah beyaz bir fotoğrafa duyduğun özlem...

Çok özledik be sizi Abi!

Barca'yı Neden Sevmiyoruz?


Genelde bu blogta, başka takımlara ve maçlara yer vermemeyi düşünüyoruz ama dünyayı sarsan bir derbiye kayıtsız kalmak imkansız. Nitekim, maç ile ilgili bilgilere ve yorumlara her yerde rastlayabilirsiniz, bizim derdimiz ise bir şekilde dışlanan ve ısrarla görülmeyen bir kitlenin görüşlerini dile getirmek.

Baştan uyarmak gerekir ki, bu yazı bir Barça hayranı iseniz, çok da mutlu etmeyecektir sizi.
Lakin, tek ses olan bir basın ve dünyaya muhalefetimiz var bizim, kendi kendimize tamamen.

Barça'yı neden sevmiyoruz?

Çünkü fazlasıyla mükemmeller. Onların oynadıkları futbol filan değil. Hata yok, kusur yok, zaaf yok, hiçbir insani özellik yok. Evet, maç içinde birkaç pozisyon olabilir ama esas olarak "insan" yapısını göz önüne aldığınızda, oldukça az. Şu anda, bir insanın varabileceği en üst noktada ve takım halinde oynuyor Barça. Her maçı kazanan, kazanmasa bile kazandığı var sayılan (!), artık otomatik olarak "yaratıcılık" var eden, çok değişik bir takım Barça. İnsani özelliklerden kurtulmuş ve ayrılmış bir futbol, köklerinden kopmuş demektir.

İnsanı ortadan kaldıramazsın Barça! Küçüklükten itibaren yetiştirdiğin futbolcuları bir makineye çeviremezsin! Ve aynı zamanda;

Biz, Barça'nın mükemmel futbolunu sevmiyoruz. Eskiden böyle bir şey değildi futbol.

Biz, Barça'nın herkesi yenmesini sevmiyoruz. Bir takım ve taraftar arasındaki ilişki "kaybetme" sayesinde oluşur ve pekişir. Taraftar ile takım arasındaki diyalog sadece kazanmak üzerine kurulamaz, kurulmamalı, kurulmamalıydı.

Biz, Barça'nın rakiplerini ezmesini sevmiyoruz. Futbolda farklı skorlar ve maçlar yaşanabilir. Ama Barça'nın en ufak bir insafa sahip olmadığını gözlerinden görüyoruz. Asla durmuyorlar ve umursamıyorlar. Her zaman en yükseği elde etme arzusu, onları çok acımasız bir kimliğe kavuşturuyor. Rakiplerini yok ederken, oynadıkları futbol ile bunu meşru kılıyorlar. Acımasızlık, bir futbol gerçeğine dönüşüyor. Oysa ki biz, insaflı ve adam gibi adamları severdik futbolda.

Biz, Barça'nın "iyi aile çocuğu" futbolcularını ve onların masum tavırlarını sevmiyoruz. Çünkü, futbol insandan bağımsız düşünülemez. Ve, sahada kötü çocukların olması gerektiğini düşünüyoruz. Daha erkek gibi daha saldırgan hatta.

Biz, Barça'nın ruhsuzluğunu sevmiyoruz. Evet, takım olarak ruha sahipler ama o kadar ezbere ve o kadar mükemmele yakın oynuyorlar ki, maçın hiçbir anı diğerinden farklı değil. Hepsi birbirinin kopyası. En ufak bir duygu yok gözlerinde. Her dakika aynı futbolu, hiçbir refleks ve maça özgü davranış sergilemeden oynuyorlar.

Biz, Barça'nın kapitalist halini sevmiyoruz. Tüm dünyaya egemen olan ve herkesi ezen bir güç, herkes tarafından sadece futbol tarafından kabul ettirilebilirdi. Kimse bu güce isyan etmiyor ya da yıkmaya çalışmıyor. Bir tek Real Madrid biraz çabalıyor hepsi bu. Ve tabii ki Mourinho.

Biz Barça'yı sevmiyoruz çünkü futbolun tüm sürpriz özelliğini yok ediyor. Kimsenin kazanma gibi bir lüksü yok. Senede 2 maç kaybetmek, "kaybetmek" demek değildir. İhtimallerin var olmadığı bir futbol, futbol değildir. 3 Sonuca açık olmayacaksa, böyle spor olmaz olsun.

Biz, Barça'nın en pahalı takım olmasına ve milyon dolarlık transferlerine rağmen, halkın takımı şeklinde lanse edilmesini sevmiyoruz. Kadrosundaki oyuncuların mevcut değerlerine bakıldığında ve hatta kimsenin almaya bile çalışmamasından, ne kadar değerli olduğu belli olmasına rağmen, sanki parası yokmuş gibi davranması çok garip. Muhasebede esas olan eldeki varlıklarının da değerlerinin katılmasıdır. Messi, Ronaldo'dan daha ucuz bir futbolcu mu? Kendisi, yetiştirdiği için bu değer yok sayılamaz. Ayrıca İbrahimoviç'i çok mu ucuza aldılar? Ya da Afellay'i? Ya da diğerlerini? Yapmayın etmeyin...

Biz, Barça'nın oluşturduğu bu sistemin diğer tüm sistemlerin varlıklarını geçersiz kılıp, yok etmesini sevmiyoruz. Artık tek bir yol var; ya Barça gibi oynarsın ya da kaybedersin. Her takım buna geçmek zorunda. Bu, 4-4-2'den 3-5-2'ye geçen futbol devriminden daha farklı bir şey, artık başka bir boyuta geçiliyor. Futbolun tanımı değişiyor işin özü. Biz, hocaların bu yaratıcılıklarından uzaklaşmasını istemiyoruz. Antrenörlerin özgünlüklerini yok ediyorsun Barça...

Biz, Barça'nın "tarihsel" gerçeklere dayanarak yaptığı ajitasyonu sevmiyoruz. Franco dönemi yaşanan olaylar hepimizin malumu, acıları büyük mutlaka. Ama, dünyanın en büyük kulübünün, en çok kazanan kulüplerinden birinin, senede onlarca milyon dolarlık transfer yapan ve ambargo koyan, red edilemeyen bir kulübün, "Halkın Takımı" kimliğini hala yedirebilmesini sevmiyoruz. Değilsin Barça. Sen sadece kendi halkının takımısın, "halkların takımı" değilsin.

Biz, Barça'nın şımarık hallerini sevmiyoruz. Guardiola'nın Ronaldo topu isterken yaptığı hareketin her yerinden şımarıklık akmaktadır. Sahadaki futbolcuların da zaman zaman dalga geçmesi hatta bir büyük zaferi dahi kutlamaktan aciz olmaları aslında ne kadar da şımarık olduklarını gösteriyor. Şampiyonluğa bu kadar sevinilmez herhalde. Kimse demesin, şampiyonluktan daha önemli filan diye, o klişeleri de biliyoruz. Lakin, şımarıkça bir sevincin varlığını görmemek için kör olmak gerek.

Biz, Barçalıların elitist tavırlarını sevmiyoruz. Ne kadar geçmişi olsa da, var olan bir nefretin ve kinin yansıması "sen tercümansın, tercüman kalacaksın!" şeklinde olmayacağına inanıyoruz. Bu taraftarın nasıl da insanları aşağıladığını ve onları yargıladığını, ne kadar elitist olduğunu açıkça gösteriyor zaten. Onların, dışarıya kapalı ve burunları havalı halleri, tezahüratlarından bile bellidir. Bu grubun iktidarına muhalifiz!

Biz, Barça'nın varlığını Real Madrid'e dayandırmasını sevmiyoruz. Madrid'in başarılarının daha çok olmasının sebebi de budur. Barça, Madrid ile yaşarken, Madrid, dünyayla birlikte yaşıyor. Barça için her şey Real Madrid'e bağlıdır. Franco'nun Madridli olması ile onlara zulüm etmesi arasında organik bir bağ yoktur. Neticede Madridli futbolcular mı gidip Barça antreman sahasını bombaladı? Ufak bir taraftar grubu hariç, Madridlilerin ırkçı olmadığını biliyor muydunuz? Kimsenin umurunda değil Barça'nın siyasi tavrı.

Biz, Barça'nın tüm dünyayı arkasına alan ve egemen olan "tek" lider durumunu sevmiyoruz. Artık birilerinin alternatifini yaratması gerekiyor. Futbol, tek takımdan ibaret olamaz.

Biz, Barça'nın İspanya'daki ırkçı tavırlarının buraya demokratik hareket olarak yansımasını sevmiyoruz. Her yerde "Biz Katalanız" diyen bir grubun, sosyalist olmasına imkan var mıdır? Katalanları büyük ve özgün bir grup gören bu insanların, siyasi görüşleri her şekilde "ırkçılığa" dayanırken, nasıl bir sosyalizmden bahsediliyor ki? Evet, bir açıdan bakarsanız, bir halkın özgürlük mücadelesi olarak görebilirsiniz ama Katalan politikasının temeli ırkçılığa dayanmaktadır. İspanya iç işleri bizi ilgilendirmemekle birlikte, biz hayata ırklar üzerinden bakmayan insanlar olarak, bu ırkçı tavrın bizim ülkemize sosyalist olarak yansımasına gülüp geçemiyoruz.

İşin özü şudur ki; bir halk için özgürlük ya da hak istemek başka bir şey, bir "ırk" için bunları talep etmek farklı bir şey. Biz halkların hakları için mücadele edenlerin yanındayız ama bir ırkın yaşananlardan ötürü milliyetçiliği yükseltmesine de karşıyız. Yoksa "Birleşik İspanya" ideolojisine tabii ki sahip değiliz, umurumuzda da değil. -Bu tartışmalara bile girenler var, çok garip. Ne değişecekse İspanya bölününce ya da bütünleşince hayatlarında?- Siyasetten anlamayanlar ya da tek bir açıdan bakanlar artık konuşmasınlar lütfen.

Biz, Barça'nın çalışmasına ve emeğine, o vizyon kazandıran muhteşem sistemine, görev alan şahsiyetlerin kariyerlerine ve başarıyı sağlayan görüş ile deneyimlerine, yaptıklarının zorluğuna, tüm bunlar için harcadıkları zaman ve paraya, takımından vazgeçmeyen taraftara ve bugünlere gelmek için yaptıkları her şeye, sonsuz saygı duyuyoruz ve idealimiz olarak kabul ediyoruz.

Ama yine de, Barça'yı sevmiyoruz. Biz, kusurlu ve eksik insanlarız, takımlarımız da öyle kalmalı.

Kusura bakma Barça; o kadar mükemmelsin ki, seni sevemiyoruz.

Schuster Anketi ve Sonuçlar

Bir haftadır sağ tarafta gördüğünüz "Schuster gitmeli mi?" anketimiz sonuçlanmıştır.

Katılımcı sayısı düşük olsa da, %95 (19) Kalmalı, %5 (1) Gitmeli, sonucu ortaya çıkmıştır.

Sonuç; Kazanan "gerçek" futbol taraftarının sağ duyusu olmuştur. Ne mutlu ki, Schuster kalsın diyecek bolca insan var ve bunu gösteriyorlar.

Biz, "futbolu" ve "Total Futbolu" seven ve inanan insanlar olarak bu sonuçtan gayet memnunuz.

Vakit ayırıp oy kullanan tüm ziyaretçilerimize teşekkür ederiz.

Hugo Almedia mı Geliyor?


Doğru başlık; "Hugo Almedia 'da' mı Geliyor?" olmalıydı galiba.

Haber 1903.com'un haberine göre;

" FC Porto tarafından keşfedilerek bu takımın genç takımlarında oynadı. 2002-03 sezonunda kiralık olarak gönderildiği U.D. Leiria takımında profesyonel oldu. Ertesi sene tekrar Porto'ya döndü ve takımıyla ilk lig maçına 21 Eylül 2003'te Benfica ile oynanan ve 2-0 kazanılan maçta çıktı. Almeida bu maçta sadece üç dakika oynadı. Ancak bu sezonda fazla forma şansı bulamayınca ilk olarak daha önce de kiralık olarak oynadığı Leiria ile Boavista FC takımlarına kiralandı. Porto'da 2 Superliga, 1 Şampiyonlar Ligi 1 de Kıtalararası Kupa şampiyonluğu yaşadı.
2006-07 sezonu başında Werder Bremen'ne kiralık olarak transfer oldu.Bremen'de ilk lig maçına 13 Ağustos 2006'da Hannover 96 ile oynanan maçta çıkarken, yine bu maçta ilk lig golünü attı. Ağustos 2007'de Porto'nun forvet mevkisine ihtiyaç duymamasıyla Bremen'in dört yıllık sözleşme teklifini kabul etti. 2007-08 sezonu öncesinde Miroslav Klose'nin de Bayern Münih'e transfer olmasıyla ilk 11'de oynama şansını yakaladı. O sezon ligde 23 maça çıkıp 11 gol attı. Almeida 2006 yılında Bremen'le Almanya Lig Kupası ve 2008-09 sezonunda da Almanya Kupası şampiyonluğu yaşadı. Takımının 2-1 kaybettiği 2009 UEFA Kupası Finali'nde kart cezalısı olduğu için forma giyemedi.

Hugo Almeida 2010-2011 sezonunda Werder Bremen forması ile 13 maçta 9 gol attı. "


Transfer neredeyse netlik kazanmış durumda. Bu transferler ilgili detaylı bilgiler henüz ulaşmasa da, bonservisiyle birlikte alınma ihtimali çok çok yüksektir.


Şimdi birkaç soruya cevap verelim;


Hugo Almedia Nasıl Bir Oyuncudur?


Hugo, kesinlikle çok yetenekli bir forvet oyuncusu. Her iki ayağını da kullanabilen, fazla hızlı olmasa da, pozisyon bilgisi ve son vuruşlardaki yeteneği oldukça yüksek bir oyuncu. Klasik tabirle "Ceza Sahası" golcüsü değildir. Özellikle ceza sahası dışından oldukça etkili vuruşlara sahip. Şutlarının tanımını ise ancak şu şekilde yapabiliriz -teşbihte hata olmaz-; mermi sıksan daha iyi... Rakip defansı rahatsız eden, fiziği ile hava toplarında çok etkin, çalım atabilme özelliğine sahip, kolay kolay yılmayan, ileride top tutabilen, pas atabilen, pres özelliği nispeten az fakat her zaman tehlikeli bir forvet. İstatistiklerine bakarak yanılmamak gerekir. Kendisinin oynadığı takımlarda her zaman önünde çok iyi forvetler yer aldığı için fazla şans bulamamıştır ancak buna rağmen Portekiz Milli Takımı'nın oyuncularından biridir. Ayrıca zamanında Q7 ile aynı takımda oynamış ve çok iyi anlamışlardır. Bu transferde Q7'nin de etkisi olduğunu ve takımı onun üzerine kurduğumuzu söylemek mümkün. Çok başarılı ve etkili bir forvet. Hem Türkiye Süper Ligi'nde hem de Avrupa'da, günümüz ve Schuster'in futbol anlayışına uyum sağlayarak bize güç katacağını düşünüyoruz. Mermilerini, pardon, şutlarını merakla bekliyoruz. Sık sık tribünleri ayağa kaldıracak, hırslı ve vazgeçmeyen bir oyuncu. Ayrıca taraftarın da etkisiyle gücüne güç katmaya gelecektir, bizim gibi...


Hugo Almedia, Bize Nasıl Fayda Sağlar?


Hugo, oyun karakteri itibariyle hem fiziksel hem de yüksek teknik becerisi ve topa hakimiyeti ile Beşiktaş'ın yıllardır aradığı tehlikeli futbolcu tipine çok yakın ve çok faydalı olması muhtemel bir oyuncudur. İlhan Mansız tarzına oldukça yakındır. Q7'nin özellikle bu futbolcuyla çok iyi anlaşacağı kesindir. Artık yapılan ortalardan gol atma gibi uzun yıllardır Beşiktaş'ın mahrum kaldığı bir hücum organizasyonunu yaratacak ve bir ihtimal daha sağlanacaktır gol yollarında. Yeni bir seçenek yaratılacaktır. Beşiktaş'ın yakaladığı pozisyonları değerlendirme ihtimali daha yüksektir. Sahada asla vazgeçmeyen ve sisteme uyum sağlayabilen, teknik ve taktiksel yönden eksikleri bulunmayan, komple bir futbolcudur. Kanatların var olduğu bir takımda, Hugo Almedia, varlığını ve futbolculuğunu kanıtlayacaktır şüphesiz. Ayrıca karakter olarak son derece sıcakkanlı ve eğlenceli bir futbolcu ama saha dışında.


Neden Beşiktaş'a Geliyor?


Daha önceki Fernandes yazımızda da belirttiğimiz gibi, artık bu tarz kompleksleri aşmak gerekmektedir. Hagi, Galatasaray'a geldi ve kötü bir futbolcu muydu? Niye geldi o zaman? Bizim transferlerimiz de buna benziyor tam haliyle. Gelmeleri için birçok neden bir araya gelmiş durumda. Artık bulundukları liglerde ve takımlarda miadlarını doldurmuş ama futbolculukları konusunda şüphe olmayan insanlar bunlar. Tıpkı Q7'nin her zaman Avrupa'da isminin geçmesi ve geçeceği gibi bir durum fakat Beşiktaş'ta ve çok mutlu olduğunu defalarca söyledi. O yüzden, Hugo, ne kariyerini bitirmeye ne de son şansını kullanmaya geliyor. Avrupa'da etkin ve tanınan bir takıma geliyor. Ayrıca fazladan bir şans yaratıyor kendisine. Hugo, her zaman yurtdışında oynayabilecektir.


Niye Vazgeçiyorlar Ondan?


Daha önce de (!) dediğimiz gibi, takımların ve sistemlerin her zaman uyum sağlaması mümkün değildir. Kendisi de çok iyi forvetlerin arkasında beklemesi bir yana, o antrenöre hitap etmemektedir. Ve bunun gibi onlarca sebep. Ama bu ihtimallerin hiçbirisinde "kötü futbolcu" fikriyatı yoktur ve olmayacaktır da.


Doğru Bir Transfer mi? - Doğru Transfer Puanı Uygulaması -


Kesinlikle. Hatta bizim DTPU değerlendirmemize göre -detaylı bilgi için tıklayınız- kendisinin puanı; 10 / 8.1. Bu oran Fernandes'ten sonraki en yüksek orandır. Hem yaşı hem de gelecek vaat eden, daha doğrusu Avrupa'ya pazarlanabilmesi her zaman mümkün olan bu futbolcudan Beşiktaş'ın zarar etmesi mümkün değildir. Zaten, düşük bir bonservis bedeliyle takıma katılması en yüksek ihtimaldir. Beşiktaş'ın dirençli ve korkutucu bir forvete ihtiyaç duyduğu uzun zamandır malumunuz. Ayrıca pres gücünden öte rakip defansı bekleten bir yapısı vardır. Her ne kadar Türkiye'deki çoğu defans zaten çakılı beklese de, Avrupa'da etkisi daha fazla olacaktır. Aynı zamanda, Avrupa kupalarında bulduğunuz pozisyonları değerlendirmek zorunda olduğunuz başka bir gerçek. Yoksa ilk Porto maçındaki gibi yenilgiden kaçamazsınız. Bulduğunuzu atmak mecburiyetindesiniz. Hugo, bunu sonuna kadar yapacak bir futbolcudur.


Taraftar Sever mi?


Taraftarla birlikte oynayabilen bir başka oyuncu. Artık ceza sahası dışından da ya da frikiklerden de gol atma ihtimalimiz olacak ve her duran topta, her topu ayağına aldığında ayağa kalkacağız. Her an her şeyi yapabilecek yetenek ve zekada bir oyuncu. Guti'nin ara paslarına kaçacak ve onları değerlendirecek, hiçbir zaman vazgeçmeyen, fiziğiyle sonuna kadar direnen ve hırslı bir oyuncu, daha da önemlisi başarıya ve kendisini sonuna kadar kanıtlamaya son derece aç kalmış bir futbolcudur. Tıpkı Q7 gibi. Sistemin vazgeçilmezi olacaktır.


Handikapları Nelerdir?


Uyum sorunu yaşamayacaktır lakin pres gücünün zayıf olması, sistemi sekteye uğratabilir. Buna ne tür önlemler alınacağı teknik heyetin becerisine bağlı. Belki biraz da agresif olmasından bahsedilebilir. Şu anda Bundesliga'da 3 maç ceza almış durumda. Schuster'in karizması ve otoritesinin buna mahal vereceğini düşünmüyoruz ama bir handikap budur bizce. Bir de açıkçası, biz bu tarz oyuncuları seven bir taraftar grubuyuz. Ne kadar sorun olarak algılanabilir, bilinmez. Aşırıya kaçılmadığı sürece tabii...


Başka?


Türkiye Ligi'ni sallayıp atacak bir futbolcuya sahip olacağız. Tıpkı Trabzonspor'un Jaja'sına benzer ve onun daha gelişmiş ve disiplinli bir versiyonuna sahip olacağız. Hatta direkt forvet oyuncusu olan haline. Ayrıca orta sahada dağıtacağı paslar ve oyun zekasıyla da "gelen topa vuran" santrfor olmadığını herkes görecektir. Çok umutluyuz.


Sonuç?


Beşiktaş, aradığı golcüyü bulmuştur. Pascal ruhuna sahip, hem antrenör hem de futbolcuları takıma katmaya devam ediyoruz. Beşiktaş ruhunu, sahada göreceğiz gibi artık.


Son derece başarılı bir transfer çalışması olur. Sonuna kadar bu takımda oynayacağına ve uyum sağlayıp zorluk çekmeyeceğine, karakter olarak da Beşiktaş'ımıza yakışacağını düşünüyoruz.


Umarız ki öyle olur.


Beşiktaş'ımıza hayırlı olsun.

Takım Çok mu Yaşlı?


Beşiktaş Takımının yaş ortalamasının çok yüksek olduğunu her yerde görüyor ve okuyorsunuz. Bu durumu biraz daha detaylı incelemek istedik. Takımdaki futbolcular ve yaşları şu şekilde;

Rustu Reçber - 37
Hakan Arikan - 28
Cenk Gonen - 22
Ibrahim Uzulmez - 36
Ismail Koybasi - 21
Ibrahim Toraman - 29
Matteo Ferrari - 30
Ersan Adem Gulum - 23
Tomas Sivok - 26
Tomas Zapotocny - 29
Ridvan Simsek - 19
Erhan Guven - 28
Ekrem Dag - 30
Roberto Hilbert - 26
Michael Fink - 28
Fabian Ernst - 31
Necip Uysal - 19
Onur Bayramoglu - 20
Tabata - 30
Yusuf Simsek - 35
Ricardo Quaresma - 28
Guti Hernandez - 33
Nihat Kahveci - 31
Bobo - 25
Filip Holosko - 26
Mert Nobre - 29
Aurelio - 32

TOPLAM YAS ORTALAMASI: 27.81

Yüksek mi peki bu oran? Evet. Fakat esas olarak kadronun yaş ortalaması yanıltıcı bir istatistiktir. Çünkü, kadro derinliğine yaş olarak bakılmaz. Beşiktaş'tan neredeyse ayrılması kesin olan futbolcuları ve "abilik" için duran, Rüştü ve Yusuf 'u çıkarttığınızda karşınıza bambaşka bir tablo çıkar. Yani sadece rakamlara bakarak büyük yorumlar yapmak, ya gerçekleri bilmemektir ya da bilerek üstünü örtmektir.

Zaten, dünyada gittikçe ilerleyen futbolcu yaşı ve "olgunluk" dönemi klişelerine hiç girmeyeceğiz. Bu tarz saçmalıkları yeterince kanallarda ve gazetelerde söyleyenler var, sağ olsunlar. Bizim derdimiz ise başka...

Beşiktaş'ın muhtemel ilk 11'indeki durum ise şöyle; Cenk (22) - Toraman (29) - Sivok (26) - Ersan (23) - İsmail Köybaşı (21) - Ernst (31) - Guti (33) - Necip (19) - Q7 (26) - Tabata (30) - Bobo (25) -> 25.90 *

Bu kadro değiştirilebilir, daha yaşlı ya da daha genç oyuncular da koyulabilir. Kesinlikle konumuz sahaya çıkan futbolcuların gençliği değil burada. Esas olan, yaş ortalamasını arttıran mevkinin Orta Saha olmasına dikkat çekmektir. Deneyim gerektiren ve maç kazandıran "orta saha" gibi zorlu bir bölgenin yaşı nispeten geçkin futbolcular tarafından doldurulmasından doğal ne olabilir ki? Binlerce örnek verilebilir ama gerek yok. Sahadaki en hassas bölgemiz tecrübe ve dayanıklılık odaklı kuruluyor. Yaşlarına rağmen gösterdikleri mücadeleyi anlatmaya da gerek yok. Fakat, tüm takımın en yaşlı sadece bir bölgesi varsa, bunu düşünmek gerekmez mi?

O kadar da yaşlı bir futbol takımına sahip değiliz. Tüm bunlara, gidecek ve gelecek futbolcuları da ekleyince ortalama iyice düşecektir. Siz bakmayın yaşlılık göndermelerine, sadece Denizli'nin kadrolu arkadaşlarını tasfiye etmeye başlıyoruz.

Bütün mesele bu.

*Beşiktaş'ın bugüne kadar oynadığı maçlarda sürekli değişen kadro yapısı göz önüne alınarak ihtimallerden biri yazılmıştır.

Tekke ve Vaziyet


Fatih Tekke... Büyük umutlarla transfer edilmiş, kimi çevrelerce de hiç istenmemiş futbolcu. Geldiği günden beri ne kadar oynadığı, neyi yapıp yapmadığı ya da futbolculuğunu tartışmayacağız.

Futbolcular ve takımları arasında çeşitli sorunlar olabilir. Dünyada böyle şeylere çok rastlanıyor. Neticede bu son derece insan ve onun zaaflarına dayanan bir spor dalı. Buraya kadar her şey normal.

Ama...

Bizce, Fatih Tekke, an itibariyle Beşiktaş'a çok büyük bir katkıda bulunmuştur. Schuster ile aralarındaki tartışma ne olursa olsun, galip çıkan kesinlikle Schuster olmuştur. Kendisinin ne kadar titiz, inatçı ve taviz vermeyen bir insan olduğunu anlamış bulunmakta tüm ülke. Bu takım için de geçerli pek tabii. Buradan bakınca, takımda artık kesinkes bir Schuster egemenliğinin kabul gördüğü düşünülebilir. Çünkü, bir şekilde bu adamın otoritesinin dışına çıkmak isterseniz, sonunuz Fatih Tekke'ye benzeyecektir. Tüm takım bunun farkında ve disiplin olarak hocanın aksine bir harekette bulunamazlar. Schuster, Tekke sayesinde hem otoritesini güçlendirmiş hem de kendisini kısa zamanda futbolcularına tanıtmıştır. İleride yaşanması muhtemel, üstelik de daha önemli futbolcuların bu tarz hareketlere meyletmesi ihtimali tamamen ortadan kalkmıştır.

Çünkü, bunun sonucu takımdan kesinlikle gönderilmektir.. Artık futbolcular ve diğer çalışanlar bunu gayet iyi biliyorlar. Asla geri dönüşü olmayan bir adam Schuster. Kişisel olarak eleştirebilirsiniz, futbolcuyu kazanmalı ya da böyle inatçı olmamalı minvalinde, ama bu karakterini de yansıttığını ve takım üstünde önemli bir otorite sağladığını da görmemezlikten gelemezsiniz. Schuster, şansını da yanına alarak, basının çok önemsediği, saldırmak için kullandığı bir kanalı, lakin taraftarlar ve takım tarafından çok da kaale alınmayan ve önemsenmeye bir futbolcu üzerinde bunu göstermiştir. O kadar kıvamında ve o kadar doğal ki...

İşler arap saçına dönmeden, takım Fatih Tekke'nin egemenliğine ve ona muhtaç olacak hale gelmeden, yani doğrusu oyuncuları yanına almasına müsaade etmeden bunu gerçekleştirmiştir. Futbolcular hem durumun ciddiyetini anlamış hem de huzursuzluk çıkartacak bir mevzu olmamıştır.

Fatih Tekke'yi istemediği ya da beğenmediği için kadrodan çıkartmıyor Schuster. Kendisinin tüm takımdaki oyunculara uzunca müddet şans verdiğini ve kimilerinin hatalarına rağmen bundan geri adım atmadığını göz önüne alırsanız, mesele Schuster'in Tekke'ye kafayı takmaması olduğunu anlarsınız. Her şey gayet net; Tekke, bir terbiyesizlik yaptı ve sonuçlarına katlanıyor. Kendisinin 'özür' dilediğini de düşünmüyoruz. Böyle bir adımı Schuster geri çevirmeyecektir. Lakin, Tekke'nin takımla bağlarını kopardığını söylemek mümkün. Schuster ile aralarında geçen tartışmanın ardından Tekke'nin aynı azmi göstermediği ve takımdan uzaklaştığı yani, kazanılması için hiçbir adım atmadığını, oldukça şahsi ve kinli hatta ve hatta 'asi' bir profil çizdiği kesindir. Neticede kendisi Karadenizli ve hem dik hem de ters bir insandır.

Aslında, tüm taşlar yerine oturmuştur. Fatih Tekke, Beşiktaş için büyük bir kayıp değildir. Kendisi, egosu ve liderlik özellikleri yüksek bir oyuncu. Beşiktaş takımında bu haliyle bunların ona adledilmesi zaten mümkün değildi. Ve sonuç olarak uyum sağlanamadı, kanlar birbirine uymadı.

Fatih Tekke'ye, Beşiktaş takımının disiplin yönüne yaptığı katkılar, Schuster'in otoritesini sağlamasına yardımlarından dolayı ve yönetimin Schuster'in arkasında olduğunu kesinkes göstermesini sağladığı için teşekkür ediyoruz.

İyi ki geldin Fatih ve güle güle.


---Yazının ardından ajanslara geçen haber---
Son Dakika Haberi; Fatih Tekke, bizim yazımızın ardından bazı açıklamalarda bulunmuş. İçerisinden bir bölümü dikkatimizi çekti. Şöyle diyor;"O olayın ardından Hocamız hatalı olduğunu kabul ederek benden özür diledi. O olayda ben hatalı olsam hocamdan bin defa özür diler elini öperdim." demek ki kendisi özür dilememiş. Biz ne demiştik?
---

29 Kasım 2010 Pazartesi

Maç Sonrası / GS-BJK

Maçın özeti; Guti!

Beşiktaş esas olarak maç boyunca, "maçı kazanmak" için oynadı sadece ve bunu çok başarılı şekilde uyguladı. Maç boyunca kontrolü ve disiplini hiçbir zaman kaybetmedi.

Bugüne kadar oynamak istediğimiz sistemden çok daha farklı bir şekilde maçı tamamladık. Erken gelen golün bunda etkisi çok büyük, keza Schuster sisteminden vazgeçmiş değil. Fakat Türkiye'de birçok şeyin skor üzerinden döndüğünü ve bu maçın kazanılması gerektiğinin farkındaydı. Oyuncularının istediği sistemi oynamalarına müsaade etti. Lakin bu, Beşiktaş'ın böyle devam edeceği anlamına gelmiyor. Çünkü bu oyun maç kazandırsa da asla çağ atlatmaz ve bir şey katmaz. On yıl bu sistemle şampiyon olsanız da sonu yok. Eninde sonunda kaybetmeye mahkumsunuz ve tüm başarılar bir kandırmacadan ibaret olur. İyi ki Schuster inatçı bir teknik direktör. Ufak tefek düzeltilebilir sorunları halledince Beşiktaş'ın o sistemi başarı ile oynayacağından şüphemiz yok. O yüzden bu maçın taktiği ve oyun yapısını incelemek, yargılamak pek de doğru olmayacaktır.

Ama maçı izlemeyenler için şöyle özetleyebiliriz; kazanmak için geride bekleyen, kademe hatası yapmayan ve kontra atakları son dakikaya doğru becerebilen, seyir zevki düşük fakat kendine güvenli, bir maç için katlanabilir hatta gerekli ama diğer maçlarda evlerden ırak bir futbol oynadık.

Maçı anlatmanın ya da çözümlemenin hiçbir gereği yok çünkü özeti; Guti. Baştan sona sahada vardı ki bu da bizim tahminlerimizden biriydi. Beşiktaş saha içi liderini artık kanıtlamış durumdadır.

Bazı maçlar bir şekilde kazanılmalıdır. Tıpkı geçen seneki İnter-Barcelona, Şampiyonlar Ligi eşleşmesinde Mourinho'nun gerçekleştirdiği gibi. Bu bakımdan söylenecek pek bir şey yok.

Beşiktaş maçı kazanmıştır. İstediği sistemden uzak olsa da, skor basınının oldukça hoşuna gitmiştir.

Maçla ilgili birkaç dikkat çeken nokta;

- Pino, forvette Ersan'ı oldukça zorladı. Bunun sebebi ise Ersan'ın gereksiz gerilimiydi. Bu geriliminden ötürü oldukça sıkıntı yaşandı ve kişisel hatalarla pozisyon verildi. Daha çok tecrübesiz bir oyuncu Ersan. Neticede bu sene geldi Bank Asya'dan. Onun diğer örneği Batdal'ın hali ortada nitekim.

- Cenk... 3 puanı onun hanesine yazsak, kimse hayır demez. Olağanüstüydü. Son dakikada yediği gol ise ikinci yarı boyunca top gelmemesinden kaynaklıydı. Beşiktaşlılar olarak "yoksa yeniden mi?" şüphesine düşmemize gerek yoktur. Cenk, yıllardır her Beşiktaşlı'nın yaka silktiği "saçma sapan hatalar" yapan kaleci profilinden oldukça uzak. Aynı zamanda o da deneyimsiz neticede. Buna rağmen çıkarttığı pozisyonlar Milli Takıma göz kırpar nitelikte. Hele ki, Pino'nun ayağından topu bir savunma oyuncusu gibi ayağıyla alması takdire şayandır. Genelde kalecilerin ezbere yaptığı hareketlerden uzak, yaratıcı ve kendine çok güvenli, yüksek konsantrasyona sahip bir kaleci Cenk. Burada, yaratıcı kelimesinin altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor. Oldukça farklı ve insiyatif alan bir yapısı var. Bu olumlu manada çok büyük bir meziyet. Kendine has çözümleri kısa sürede üretebilen biri. Zaten yeteneğinden şüphemiz yoktu, dün gece zirve yaptı gönlümüzdeki yeri. Umarız ki, başarısı devam eder. Hoşgeldin, birinci kalecimiz. Yeri değişmez bundan sonra kolay kolay.

- Pino asıl mevkisine geçince İsmail'i ezeceğini düşünen herkes yanıldı dün akşam. İsmail, defansif anlamda öğrenmeye başlamış gibi görüldü. Hele ki onbirde olunca "umutlarını tüketen" taraftarlara bunu anlatmak istiyorduk. Öğreniyor ve daha da öğrenecek. Dün kusursuz bir oyun sergiledi. Hem defansif hem de hücum olarak çok etkin ve bilinçliydi. Schuster şansını iyi değerlendirecek gibi. Yeter ki, dış etkenlerden sıyrılıp futboluna odaklansın.

- Taba dün akşam ortalarda yoktu. Normal profilinde bile zaman zaman etkin olabilen Tabata'nın dünkü hali pek açıklanabilir türden değildi. Gitmesi yönündeki baskıları ısrarla arttırmaya devam ediyor.

- Ernst, dün akşamın cevherlerinden biriydi, üstelik kendi kapasitesinde oynamadı. Başarılı ve güvenliydi. Varlığı takıma çok şey katıyor özellikle de mental açıdan. Biraz yorgunluk belirtileri gösteriyor ama devre arasından sonra eski gücüne kavuşacaktır. O kadar maçın ardından bu da gayet normal.

- Nobre, koşuları ile etkili oldu. Fakat yeteneklerinin ne kadar sınırlı olduğu yine gözüktü. Daha düşük bir maaşla yedek olabilir ancak lakin bu maaşıyla olmaz, olamaz. Mücadele gücünü her zaman takdir ettik ve her yerde vurguladık. Yine yanıltmadı bizi. Her ne kadar sevilmese de, kendisi kalmak için takımdaki herkesten daha fazla uğraşıyor.

- Hilbert, sağ bekte çok etkin oynadığını söylemiştik. Öyle de oldu. Kusursuzdu. Tek sorunu hücum bindirmelerindeki etkisizliği. Bir türlü pozisyonları doğru şekilde değerlendiremedi. Top, ona geldiği kadar Guti'ye gelseydi fark çok daha büyük olurdu ki, ona o pasları Guti attı zaten. Ve ondan Guti olmasını beklemek haksızlık olsa da, en azından orta yapabilmeli.

- Holosko, o kadar küfürün ardından yine de iyiydi ama bu onun ortalamasına göre bir iyi. Penaltı yapılmasaydı o pozisyondan nasıl yararlanacaktı çok merak ediyoruz. Kafasını bile kaldırmadan gelmişti oraya kadar, neyse ki Ali Turan gibi son derece beceriksiz bir oyuncu vardı yanında. Hem müdahalede hem de baskı noktasında yanlış yaptı, zirve noktasını da penaltı ile pekiştirdi. O golün mimarı Ali Turan idi. Holosko, topu saha içinde bile tutmaktan aciz. Mücadelesine teşekkürlerimizi sunuyoruz yine de.

Genel olarak böyle özetlenebilir gece.

Bizce ise, kazanmamız gerekiyordu öncelikli olarak, kazandık. Bütün mesele bu. Neresinden bakılırsa bakılsın, yıllar sonra ASY'de gelen galibiyet çok önemlidir. Hele ki yıkılmadan buna yetişebilmek ve kapanışı yapma onuruna erişmek...

Şampiyonluk gelir mi? O kadar acele etmemek gerek. Guti ve takım arkadaşlarının kendilerine güvenini arttırmaları şart. En azından, bizim kendimize güvenimizi...

Tebrikler Kartal.

Zenci Sabri

Hürriyet Gazetesi'nin haberine göre; " Sabri, Schuster'e İngilizce 'What's your problem? Shut up!' karşılığını verdi. "

Eğer Sabri bu cümleyi aynen böyle ve aksanıyla söyleyebildiyse "helal olsun" gerçekten. Türk futbolcusu gün geçmiyor ki gelişmesin. Yakında Avrupa'da izlemek isteriz kendisini, hazır dili de öğrenmişken. Üstelik o "zenci" İngilizcesi ile bizi mest etti.

Schuster, kusura bakma ama söz konusu adam Sabri, kapa çeneni!

Sabri ortaya, üçlü çektir Kartal'a!

28 Kasım 2010 Pazar

Fair Play Ödülü Sahibini Buldu!


Bu blogta, diğer takımlarla ilgili bilgileri vermiyoruz. Bu tamamen hedeflerimiz doğrultusunda aldığımız bir karar.

Lakin, Neill'in maçta yaptığı centilmenlik ötesi "adamlık" karşısında söz söylememek, görmezden gelmek, büyük bir terbiyesizlik olurdu.

Kendisi bu pozisyonda, Nobre'nin sarı kartı hak etmediğini anlatıyor hakeme. Sahalarımızda görmeye alışık olmadığımız bir durum kesinlikle. Oysa ki biz, zaman geçiren, yerden kalkmayan, rakibin kart görmesi için güvercin misali binbir takla atan futbolculara öylesine çok alışmıştık ki...

Bazıları, bu pozisyondaki takdirimizi Beşiktaş lehine olmasına bağlayabilir ya da Beşiktaş'ın maçı kazanmasına, ama bunlarının hiçbirisinin etkisi yoktur, olmayacaktır da. Ne maç ne de galibiyet hatta ne de mağlubiyet, böyle bir pozisyonda yapılan "adam gibi adamlığı" görmezden gelmemizi sağlayamazdı.

İddia ediyoruz ki; bu yılki "Fair Play Ödülü" bu maçtaki tek bir nüansla sahibini bulmuştur. Umarız ki, o ödülü Neill kazanır. Yaptığı büyüklüğü kelimelere dökmek çok zor, Galatasaraylı taraftarlar böyle bir futbolcuya sahip oldukları için sevinmeliler. Gerçi şu durumda bunu görmemeleri belki normal karşılanabilir ama tüm içtenliğimizle Neill'i ve onun nezdinde taraftarlarını kutluyoruz.

Darısı bizim futbolcularımızın başına.
Teşekkürler Neill.

Not; Tüm bu açıklamalara rağmen sarı kartını göstermekten taviz vermeyen hakemin de durumunu ve maçtaki olayları anlayabilme kabiliyetini okurlarımıza bırakıyoruz.

Tebrikler Beşiktaş! ve BeşiktaşkUlan!


Beşiktaş'ımız, deplasmanda oynadığı Galatasaray maçını 1-2 kazanmıştır.
Goller; Guti, Nobre, Kewell

Maç ile ilgili detaylı inceleme daha sonra yer alacaktır. Yalnız skor tahminimiz son dakikada Cenk'in yediği hatalı golden dolayı gerçekleşmemiştir. Canı sağolsun tabii ki.

Peki biz ne demiştik?

Varan 1;
"Cenk'in artık Beşiktaş kalesinde sabit kalması gerektiğine dair inancımız devam ediyor. Schuster, büyük bir risk ve formasyona girmezse kalede Cenk olacaktır."

Varan 2;
"Sağ bekte, Erhan'ın oynatılma ihtimaline tahammülümüz olmadığı için orada Hilbert iyi bir alternatif olarak gözüküyor. Bek pozisyonunda daha başarılı olduğunu düşünüyoruz. Her ne kadar birebirde çalım yese de, hırsı ve azmi bunu kapatabiliyor. Ayrıca GS'nin onun önüne koyacak bir süper yeteneği de yok. O yüzden biraz da maça göre düşünürsek, Hilbert burada iyi oynayacaktır."

Varan 3;
"Biz, defansif anlamda çok büyük hatalar ya da kaos olacağını sanmıyoruz. Beşiktaş, en fazla 1-2 pozisyon verecektir normal şartlarda."

Varan 4;
"Bu diğer bir ihtimal. Lakin bu gerçekleşse bile, yine de çok fazla boş alan bırakılmayacaktır. Beşiktaş yavaş yavaş öğrenen bir takım. Bu sefer daha derli toplu ve bütünlüklü bir oyun oynayacaktır ve köşe vuruşlarında ahmakça pozisyon hataları yapıp bir oyuncunun 50 metre top sürmesine izin vermeyecektir. "

Varan 5;
"Guti, bu takımın sahadaki liderliğini bu maçta kanıtlayacaktır. Bakınız, kanıtlamalı demiyoruz, kanıtlayacaktır, diyoruz. Her ne kadar kasap GS orta sahasında yine kronik sorunlarını yaşaması muhtemel olsa da, bu sefer daha dirençli ve istekli olacaktır. Rakip orta sahayı üç dört pas yaparak aşabilir. Anında geride kalan orta saha ile Guti başbaşa kaldığında Türkiye ligine göre "yüksek" seviyede tehlike oluşur zaten. "

Varan 6;
"Ernst... GS orta sahasını daha çok rahatsız edecektir. "

Varan 7;
"Bir adım daha ötede futbol oynamayacaktır çünkü bu iki yıllık bir süreç ve Holosko iki yıldır son derece silik her haliyle. Belki savunma arkasına atılabilecek bir iki topta iş yapabilir. Bu sefer %1 bile olsa daha iyi görüneceğini tahmin ediyoruz."

Varan 8;
"Beşiktaş'ın takım olarak daha iyi olduğu ortada. Yalnız hassas dengelere ve yeni bir sisteme sahip olması bazı sıkıntıları da beraberinde getirmekte. Beşiktaş, orta sahadaki direncini arttırırsa, maç boyunca sorun yaşamayacaktır ve gol yeme ihtimali bizce çok düşük, en fazla 1 gol bizce."

Varan 9;
"Beşiktaş eğer acele etmeden beklerse ve direncini yüksek tutarsa bolca pozisyon ve Fatih oynadığı takdirde gol de bulacaktır. GS'nin maçın sonuna kadar aynı fiziksel gücü koruması mümkün gözükmüyor."

Varan 10;
"Skor Tahmini; Galatasaray: 0 - Beşiktaş: 2"



Yorumu sizlere bırakıyoruz. İncelemeye yandaki menüden ulaşabilirsiniz.

Beşiktaş'ımızı tebrik eder, başarısının devamını dileriz.

Beşiktaşlı Olmak...

"Beşiktaş için bir şeyler yapmak istiyorsanız, kimsenin adamı olmayın! "
Süleyman Seba

Maç Öncesi Takım Konuşması



O kutsal formamızı terleten Beşiktaşlı futbolcular;

Sizden tek bir beklentimiz var; sonuna kadar o formayı terletmeniz. Sahanın her yerinde mücadele etmeniz. Herkes üstünüze gelse de, hakemler size vursa da, hatta yanlış gün ve zamanda oynasanız da, yetenekleriniz az dahi olsa, yanınızdayız.
O formanın hep yanındaydık. Evet, herkes sizde galibiyet bekliyor. Bir şampiyonluk macerası uğruna... Ama biz, şampiyonluktan öte şeyler bekliyoruz sizden. Elinizden geleni yapın, varsın olsun maç kaybedilsin, hatta şampiyonluk. Fakat, geleceği kazanın. Kazanmamıza yardım edin. İşiniz zor. Herkes sizin hatalarınızı bekliyor. Ama yapabilirsiniz. Siz yenebilirsiniz. Siz bu şampiyonluğu onlara inat kazanabilirsiniz, hadi kartallarım, sahaya çıkın ve gösterin kendinizi tüm ülkeye! Biz, arkanızdayız her zaman.

Değerli antrenörümüz Schuster;

İnsanlar size kızsa da, basın üstünüze gelse de, herkes bol gollü galibiyetler bekleyip gerçeği görmese de, biz sizin yanınızdayız. Gerekirse yıllarca da öyle olacak. Siz bakmayın onlara. Vazgeçmeyin ne 'ukala' konuşmalarınızdan ne de sisteminizden. Kaybetseniz de sonuna kadar yanınızdayız! Bizim size güvenimizi anlayamazlar. Siz, kendinize güvenin, biz size güveniyoruz zaten.

Değerli Başkanımız Yıldırım Demirören;

Daha yapacak çok işiniz var ama bu doğru yolda, her zaman yanınızdayız. Hatalarınızı eleştirir, size kızarız da ama doğrularınızı görüp, bunları yok sayamayız. Siz, doğru yoldasınız, lütfen devam edin.

Büyük Beşiktaş Taraftarı;

Her ne olursa olsun bu takımdan ve teknik heyetten vazgeçmeyiniz. Biz, başaracağız hiç merak etmeyiniz. Sonuna kadar, şampiyon olmasak da, hatta futbol bile oynamasak da, bu kadroya güvenelim, bırakmayalım, yılmayalım, küfretmeyelim, sonuna kadar, omuz omuza direnç gösterelim. Biz, büyük taraftar olarak, başaracağız. Yeter ki birliğimizi bozmayalım.

Beşiktaş'ımıza sonsuz başarılar!
Hadi kartallar, galibiyetle dönün oradan!

Ne Demiştik?


Alen Markaryan'ın vurulmasıyla ilgili detaylar ortaya çıkmaya başladı.
Biz, bu haberi duyunca ne demiştik?

"Aralarındaki tartışma hakkında fikir yürüterek "şeytanın avukatlığını" yapma taraftarı değiliz ama yine de bazı gerçekleri Alen'e olan sevgimizden ötürü görmezden de gelemeyiz. Niçin tartıştıkları az çok tahmin edilebilir olsa da, biz buna inanmak istemiyoruz ısrarla."

Peki olayın aslı nedir?

"Daha önce Markaryan’ın yerine tribünlerde yer almak isteğini tekrarlayan Harun Dulkara’nın, “Ben sizin aleyhinizde konuşmuyorum. Beni safdışı bırakmanız için bunu ispat etmeniz gerekir” yanıtını verdiği belirtildi. Bunun üzerine Alen Markaryan ve Ayhan Ketenci, Harun Dulkara’nın kendileri hakkında olumsuz konuştuğu gizli telefon kaydını ortaya koydu. Görüntülere sinirlenen Dulkara da cebindeki silahı çıkararak kurşun yağdırdı. Kurşunlar Markaryan’ın dizine, ayak bileğine ve eline isabet etti." Haber1903.com

Başka bir söz söylememize gerek var mı?

Böyle bir ranttan fayda sağlayan herkes, böyle iç sorunlar ya da çekişmeler yaşayabilir. Lakin, biz bu konuda da sözümüzü söylemiştik;

" Beşiktaş taraftarı silahlı adamların ellerinde olmayacaktır. Gerekirse kurşun yiyen tarafta olacaktır ama asla o silahı bir başkasına doğrultmayacaktır. "

Böyle bir hadiseyi eleştirmiyor ya da Çarşı internet sayfası gibi, görmezden gelip destek çıkıyorsanız, Beşiktaş ile ilgili düşünmeniz gereken çok şey var demektir.
Beşiktaş, kişilere bağımlı değildir, olmayacaktır. Birileri gelir ve gerekirse birileri gider.
Tekrar geçmiş olsun...

Not; Vuran şahıs gözaltına alınmıştır. Alen, kendisinden şikayetçi olmamıştır.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Alen Markaryan Vuruldu! Ama?


Beşiktaş'ın en önemli simgelerinden ve Çarşı'nın kurucularından Alen Markaryan, diğer tribün liderlerinden Harun Dulkara tarafından vurulmuş.

Öncelikle Alen'e geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve bu çirkin olaya dahil olan tüm suçluların bir an önce adalet önünde hesap vermesini istiyoruz.

Lakin, tüm bu dileklerimize rağmen, Alen ve Harun'un, bulundukları mevki ve binlerce insanın takip ettiği kişiler olmalarından dolayı daha sorumlu hareket etmeleri gerektiğine inanıyoruz.

Özellikle de Alen gibi televizyonlarda, internette ve radyolarda sürekli boy gösteren, basının da yakından tanıdığı ve bir nevi "Taraftar Yüzü" olan birinin, her ne olursa olsun bu tarz olaylardan uzak durması gerektiğini düşünüyoruz.

Evet, bunlar kişisel olaylar olabilir, her gün ülkemizin her köşesinde maalesef yaşandığı da malumdur. Yine de, bir kıdem daha fazla dikkat edilmesi gerekiyordu. Özellikle, iki kişi de Beşiktaş tribün lideri olarak anılıyorsa...

Aralarındaki tartışma hakkında fikir yürüterek "şeytanın avukatlığını" yapma taraftarı değiliz ama yine de bazı gerçekleri Alen'e olan sevgimizden ötürü görmezden de gelemeyiz. Niçin tartıştıkları az çok tahmin edilebilir olsa da, biz buna inanmak istemiyoruz ısrarla. Evet, kötü bir olay ve gerçekten üzüntümüz çok büyük. Fakat, Beşiktaş'ı tekrar karanlık günlere çekmek isteyenlere büyük bir fırsat verilmiş olduğu da başka bir gerçek.

Biz, çok temiz bir taraftar grubu olma kaygısında değiliz. Elbette, hatalara ve kişisel davranışlara açık olmak, bu tarz büyük oluşumlarda hem bir zaaf hem de bir zarurettir. Basının ve diğer otoritelerin bizi de, sıradan bir taraftar kimliğine sokmasına karşıyız ama bu, birbirimizi vurma ya da mafyavari bir göndermeyle "topuğa sıkmak" demek olmuyor. Yaşanan durum aynen budur.

Alen'e geçmiş olsun diyoruz. Umarız ki bundan sonra daha dikkatli davranılır ve Beşiktaş taraftarları da düşünülür. Çünkü bu imaj uzun süre silinmeyecektir hafızalardan. Düzelttiğimiz ve değiştirdiğimiz şeyleri söylemekten öte yaşamalıyız. Alen de bunun bir numaralı sorumlusudur. Artık böyle basit ve saçma sapan işlerden ırak durulması zorunluluktur.

Yine umuyoruz ki, bu imajı bir şekilde değiştirsinler ve birileri unutsunlar, unutturabilelim.

Beşiktaş taraftarı silahlı adamların ellerinde olmayacaktır. Gerekirse kurşun yiyen tarafta olacaktır ama asla o silahı bir başkasına doğrultmayacaktır. Alen'in de böyle yaptığını düşünmek istiyoruz. Birilerini öldürmekten daha iyi bir seçenek maalesef günümüzde kurşun yemek. Böyle işlerden uzak durulmasını temenni ediyoruz hatta böyle insanlardan diyelim...

Bu anlayışla kurşun yiyen herkes, bizim için "cesur bir yürek" tir ve öyle de kalacaktır. Kalmaya devam etmek isterse eğer...

Alen, sen de böyle kalırsın ya da böylesindir umarız.

Tribün liderliği, eleştirilemez demek değildir. Hem eleştiriyor hem de destekliyoruz kendisini. Bir şekilde Beşiktaş'tan gelir ya da kitap yazacak güç elde eden herkesi de eleştirebilme hakkına sonuna kadar sahibiz. Bu düşüncemiz, bayat bir haset olarak anlaşılmasın. Vefasına ve yaptıklarına saygımızı korumakla birlikte, Yıldırım Demirören kadar tüm icraatlerinden ve kendinden, bize karşı sorumludur.

Bu böyledir, değiştirilemez.

Geçmiş olsun...

Fernandes Beşiktaş'ta!


Valencialı oyuncu Fernandes, Beşiktaş'ta.

Daha önce kendisiyle ilgili bir inceleme yapmıştık. Söz konusu incelemeye şu adresten ulaşabilirsiniz;


Doğru Transfer Puanı Uygulaması; 10/8.6

Doğru Transfer Puanı Uygulaması ile ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.

Transferle ilgili bilgiler şu şekilde;

- Beşiktaş, satın alma opsiyonuyla birlikte söz konusu futbolcuyu sezon sonuna kadar kiralamıştır. İstenildiği takdirde 8 milyon euro verilerek bonservisi alınabilecektir.

- Valencia kendisine 18 milyon euro ödemişti.

- Ferrari ve Fink'in takımdan ayrılmasına karar verilmiştir. Kendilerine takım bulmaları için tebliğ yapılmıştır.

- UEFA Kupası'nda oynayabilecektir.

Beşiktaş'a hayırlı olmasını temenni ediyoruz.

Transfer İddiaları ve DTPU / Grafite ve Santa Cruz

Tüm transfer haberleri "Doğru Transfer Puanı Uygulaması" kriterlerine göre değerlendirilmiştir. Bu sistem ile ilgili daha detaylı bilgi için lütfen tıklayınız.
_______________________________________________________________
Libano Batista Edinaldo Grafite


Kariyer;

Doğumu : 2 Nisan 1979 Brezilya, Paulista

Boy : 1.89 cm Kilo : 79

2001 yılında profesyonel olan Grafite ilk çıkışını 2005 yılında Sao Paolo takımı ile yaptı. 32 maçta 2 gol atınca Fransa'nın Le mans takımını dikkatini çekti.

Le Mans’da iki sezonda 51 maçta 17 gol attı. Güçlü fiziğiyle dikkat çeken Grafite Wolfsburgun dikkatinden kaçmadı.

2007 – 2008 sezonunda 24 maçta 11 gol attı.

2008 – 2009 sezonu kariyerinin patlama yılı oldu Edin Dzeko ile muhteşem bir ikili olan Grafite, 25 maçta 28 gol atarak Wolfburg'u Bundesliga’da şampiyon yaptı.

2009 – 2010 sezonunda ise 30 maçta 11 gol attı.


Transfer İhtimali;

Grafite'nin menajeri Pascal Carbon'un açıklamasına göre oldukça yüksek. Kendisi; "Grafite'nin birçok taliplisi var. Gelen teklifler arasında Beşiktaş'ın teklifi ilk sırada. Beşiktaş, Grafite için en doğru tercih olacaktır". Grafite'nin Dzeko ile birlikte yaşadığı "altın yılın" ardından bir düşüşte olduğu bilinen gerçek. Ayrıca yeni hocası ve yeni sistemde pek işler olmadığı ve onun için işlerin yolunda gitmediği de Almanya'da uzun süredir dile getiriliyordu. Kısa vakitte Almanya'dan ayrılması oldukça yüksek bir ihtimal. Kariyerinin son dönemlerini yaşıyor ve son transferini yapacak gibi görünmektedir. Almanya'da onun gibi maliyetli bir futbolcuyu kimse istememektedir.

Transfer İhtimali; %70.

Özellikleri;

Hava toplarına hakim ve rakip defansı yıpratıcı bir futbolcu. Pres gücü düşük, pozisyon bilgisi oldukça sınırlı. Hem kontra ataklarda yavaş hem de fizik/kondisyon olarak atılacak topları indirip, tutabilecek özelliklerini de kaybetmiş vaziyette. Bitiricilik yeteneği üst seviyede. Çalışma azmi oldukça düşük. Bir süredir futbola ilgisini kaybetmiş gibi görünmektedir.

Yorum;

Grafite, Beşiktaş'ın ve doğal olarak Schuster'in sistemine aradığı futbolcu değildir. Bize gereken, hava toplarına hakim ve rakip defansa baskı yaparak onların uzun top oynamasını sağlayacak bir futbolcudur. Ancak bu gerçekleştiği zaman, topla oyunda çok etkili olan Beşiktaş'ın gerçek gücü ortaya çıkacaktır. Grafite, bunu yapabilecek bir forvet değildir. Her ne kadar diğer özellikleri oldukça göz boyuyor olsa da, dediğimiz gibi esas olarak sistemin temel arzusunu yerine getiremeyecektir. Yoksa, Grafite'nin birkaç gol atması ve başarılı gibi gözükmesi oldukça normal. Ayrıca yaş itibariyle çok sıkıntılı. Fizik/kondisyon seviyesi de yerlerde sürünüyor. Mental olarak da uzun zamandır hazır değil, özellikle de Türkiye'de hiç hazır olmayacaktır. Psikolojik olarak çabuk dağılabilen ve geriye giden bir futbolcu. Katkısının muazzam olmayacağı kesindir.

Kendisini, Beşiktaş'ta yeniden doğacağını düşünmek fazlasıyla iyimser bir tahmin olur. Jübile yapmaya geldiğini ve para kazanmak istediğini görmemek için kör olmak gerekmektedir.


Doğru Tranfer Puanı; 5.2

_____________________________________________________

Roque Santa Cruz

Kariyer;

Doğum Yılı ve Yeri: 16 Ağustos 1981 Asuncion, Paraguay

Boy: 1.88 m

Kilo : 83 kg

Mevki : Santrafor

Kariyer : Futbola Paraguayın Olimpia takımında başlayan Santa Cruz golcülüğü ile bir anda tüm dikkatleri üzerinde topladı. Teknik direktör Luis Cubilla henüz 15 yaşında onu A takımda oynattı! 18 yaşında Paraguay’da yılın futbolcusu seçilen Rogue Santa Cruz kendini Bayern Münih’te buldu. Teknik direktörleri ile sorunları ve uzun sakatlıklar Münihte ona devamlı kadro şansı vermedi. 146 maçta 31 gol attı. Alman ekibinde aradığını bulamayan Santa Cruz 2007 yılında Premier Lig ekiplerinden Blacburn Rovers’ın teklifini kabul etti ve adanın yolunu tuttu. İki sezonda 54 maçta 23 gol atınca, çıkış arayan Manchester City’nin dikkatini çekti ve kendini bu takımda buldu.

Başarıları : 5 Bundesliga Şampiyonluğu, 4 Almanya Kupası, 1 UEFA Kupası, 1 Kıtalararası Süper Kupa.

Transfer İhtimali;

Son dönemde gittiği her takımda sorun yaşayan ve sakatlıklarla boğuşan Santa Cruz'a artık Avrupa'da yer yok gibi gözüküyor. Bir yerlere gidip, form tutup, geri dönmek son ve aslında düşük bir şans olarak kariyerindeki tek seçenek olarak gözüküyor. Bu tip durumlarda istikamet bellidir; Rusya ya da Türkiye. Bu yüzden de, talep olursa red edeceğini düşünmüyoruz. Beşiktaş isterse alır mutlaka. Fakat istediğini düşünmüyoruz. Bunu da katarak hesaba ihtimali de düşürüyoruz.

Transfer İhtimali; %40

Özellikleri;

Gole oldukça yakın ve son bitiricilik özelliği istisnai bir güce sahip. Lakin bunun dışında pek bir özelliğinden bahsedilemez. Kariyerindeki uzun sakatlıklar şu anda ne durumda olduğuna dair bir fikir veremiyor bizlere. Eski günlerinden yola çıkarak özelliklerini saymak yanıltıcı olacaktır.

Yorum;

Beşiktaş'ın Baros'u olacağı kesindir. Başka bir yoruma gerek yoktur kanaatimizce.


DTPU; 3.2


* İtalik olarak yazılan yazılar alıntıdır.